YÜRÜYEREK DÜNYAYI KEŞFETMEK VE HAYALLERİ YAŞAMAK: GÜNEŞ AKDOĞAN

Seyahat etmek, dünyayı keşfetmenin yanında aslında kendimizi de keşfetmek demek… Çoğumuz bunun farkında olsak ve dünyayı gezmek istesek de çeşitli nedenlerle bu hayalimizi hep erteliyoruz. Belki de yola çıkmak için bir ilhama ihtiyaç duyuyoruz. İşte, yürüyerek dünyanın pek çok şehrini gezmeye devam eden Güneş Akdoğan da tam olarak ihtiyacınız olan o ilhamı sizlere sunabilecek isimlerden biri!

Veterinerlik, su ürünleri mühendisliği, turizm ve otelcilik işletmeciliği… Hepsi Güneş Akdoğan’ın eğitim gördüğü, ama diploma almadığı bölümler. Aslında bu bölümlerde aldığı eğitimlerin, onu yolculuğa hazırladığını bile söylemek mümkün. Güneş Akdoğan’ın iş hayatı da eğitim hayatı gibi farklı sektörlerde. Mesela kendisi yazılım firmasında proje yöneticiliği yapmış, bir motosiklet fabrikasında çalışıp Çin’deki üretimi takip etmiş.

Tabii ki tüm bunları yaparken dağcılık, kamp, tüplü dalış ve yelken eğitimleri alarak çeşitli faaliyetlere de katılmış. Fırsatını bulduğunda ise otostop, bisiklet ya da otobüsle bilmediği yerleri keşfetmiş.

2012 yılında ise çocukluktan beri hayalini kurduğu, fakat çoğumuz gibi ertelediği o yolculuğa çıkmış! İlk 3 ay Sırbistan’da bir ormanın içinde, eski bir köy evinde yaşayan yazar Boşko’nun yanında yaşadıktan sonra yürüyerek Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya’ya ulaşmış.

Balkanlarda yaptığı bu yolculuğa bir nevi “başlangıç” desek abartmış olmayız. Çünkü kendisi bu yolculuğun ardından bir yelkenli teknede gönüllü çalışarak Fransa’dan Akdeniz’e açılmış. Cebelitarık ve Kanarya Adalarının ardından aynı yelkenliyle Atlantik Okyanusu’nu geçerek Karayiplere ulaşmış. Venezuela’daki Orinoco Delta bölgesinde bir süre Warao yerlileriyle birlikte yaşamış. Bu deneyimler sonrasında Brezilya’ya gitmiş, Türkiye’ye dönmüş ve sonrasında da Sırbistan’a gidip yolculuğa ilk çıktığında evinde kaldığı yazar Boşko’nun yanında gönüllü çalışarak yaşamaya başlamış.

Güneş Akdoğan, son 5 yıldır Rudnik-Sırbistan’da bir ormanın içindeki eski bir köy evinde yaşıyor. “Adım Adım Seyahat” blog’unda tüm deneyimlerini cömert bir şekilde paylaşıyor. Ayrıca Akdoğan’ın çok güzel analog fotoğraflar çektiğini de belirtmeden geçmeyelim. Kendisi şimdilik biriktirdiği bu fotoğraflar ile ileride bir sergi açabileceğini söylüyor. Tabii bir de “yürüyerek gezmek” hakkında, bu sene bitirmeyi planladığı bir kitap projesi var!

Şimdi, Güneş Akdoğan’ı daha yakından tanıma zamanı!

Pek çoğumuzun hayali gezmek, farklı şehirleri ve kültürleri keşfetmek. Yola çıkmadan önce 10 yıl boyunca bu hayal üzerinde çalıştığınızı dile getiriyorsunuz. Peki, bu hayalin başlangıç noktası yani sizin böyle bir yolculuğa başlamak için harekete geçmenize yardımcı olan asıl şey neydi?

Bunun tek bir cevabı yok; birçok farklı şartın bir araya gelmesinin sonucu diyebilirim.

Annem tarih ve coğrafya öğretmeniydi. Bu sebeple evde coğrafya atlasları, ansiklopediler, keşiflerle ilgili kitaplardan bolca vardı. Okumayı öğrenmeden önce dünya atlaslarının fotoğraflarına, haritalarına baktığımı ve çok heyecan duyduğumu hatırlıyorum.

Bunun yanında annemin çalıştığı okulda uzun süre düzenlediği gezilerin de etkisi büyük olmuştur. 80’li, 90’lı yıllarda ilk kez Ürgüp’te peribacalarında heyecanlandığımı, Pamukkale’nin karşısında şaşırdığımı, Ayvalık Şeytan Sofrası’nda hafif korktuğumu, her gittiğimiz yerde müzelerin bende uyandırdığı merak duygusunu, hiç gitmeyip haritadan gördüğüm yerlere ulaşmanın keyfini hâlen hissedebiliyorum.

Böyle bir çocukluğa; Barış Manço’nun programlarını, Jules Verne kitaplarını, destek olan aileyi ve bitmek bilmez merak ile keşif heyecanını da ekleyince sonuçta sırtına çantasını almış, çoğu zaman nereye gittiğini bilmeyen, yine de bir yerlere giden ben ortaya çıktı.

Yürüyerek gezmek hakkında bir kitap yazıyorsunuz; deneyimleriniz oldukça fazla. Yürüyerek gezmeyi, farklı coğrafyaları bu şekilde keşfetmeyi kısaca anlatmanızı rica edebilir miyiz?

Kitap konusunda çok fazla paylaşım yapmadım. Birkaç kez lafı geçmiştir. Bu kadar detaylı takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum. 🙂

Kitabın yarısı bitti gibi. Diğer yarısını bu kış bitirmeyi umuyorum. Yürümek, olabilecek en doğal ve yavaş ulaşım biçimidir. Modern dünyanın ayaklarımızı unutturduğunu söylüyor David Le Breton, Yürümeye Övgü adlı kitabında. Ben de buradan yola çıkıp ayaklarımı kullanarak bir yere ulaşmanın keyfi peşindeyim.

Benim için yürümek; bir yere ulaşmaktan mümkün mertebe uzak durmak, A noktasından yola çıkıp B noktasına mümkün mertebe geç ulaşmak, bu arada attığım her adımda bulunduğum noktayı deneyimlemek anlamına geliyor. Yürümenin getirdiği yavaş hareket; meditatif bir dinginliği, kendimin ve çevremin tam olarak farkına varmamı sağlıyor.

Şehirde 1-2 saatlik aylak yürüyüşler veya bir ülkeyi baştan başa geçen uzun, zorlu, dertli yürüyüşler ya da sadece bir durak erken inip eve yaptığım yürüyüşler benim için fazlaca değerli. Tüm bu yürüyüşlerde geçirdiğim zamanın en büyük zenginliğim olduğunu düşünüyorum.

“Düşlemek” size ne ifade ediyor? Düşlenilen şeyi/şeyleri gerçekleştirebilmek için ihtiyaç olan ana unsurlar nelerdir?

Düşlemenin, hayal kurmanın insanın en büyük zenginliği ve gücü olduğunu düşünüyorum. Düş kurmayı öğrenmek için hiçbir çabaya da gerek yok; doğumla birlikte zihnimizde hazır paket olarak geliyor. Üstelik bedava!

Bir konu hakkında merakımızın harekete geçtiği an düş kurmaya başlıyoruz diye düşünüyorum. Merakımı giderme ihtiyacım olduğunda attığım ilk adım düş kurmak oluyor her zaman. Nasılsa bedava! Zihnimin içinde kutuplarda bir başıma iglo da kurabilirim, Mars’ta bir ekibe de katılabilirim. Böyle bir düş okyanusu içinde yüzmek için yürüdüğümü de söyleyebilirim.

Düşlerin %99’u harika kurgular olarak zihnimizde yer kaplar. Kalan %1’den herhangi birini  başarabilirsem işte bu hayatımın zirvesi, en büyük kişisel başarım diyebilirim. Bunu başarmak asıl zor olan kısım. Zihnimizden düşünce yumaklarını alıp gerçek dünyaya sermek nasıl kolay olabilir ki? Bunun için plan yapmak, hazırlık yapmak; planlarda esneklik, değişiklik, inat ve kendine güven en önemli aşamalar.

20 yaşında, üniversitede öğrenciyken yelken dersi aldığımda tüm arkadaşlarım benimle dalga geçiyordu 🙂 Haklılardı; yazın İzmir Körfezi’nde, derme çatma bir yelkenlide ders alıp okyanusa açılmaktan bahsediyordum. Bu hazırlığım beni çocukluk hayalime ulaştırdı.

Yolculuk sırasında aksiliklerle karşılaştığınızda hiç pes etmeyi düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Bu süreçte kendinizi yolculuğa devam etmeye nasıl ikna ettiniz?

O kadar çok kez oldu ki 🙂 Sırbistan’dan yürümeye başladığım ilk hafta her akşam bacaklarımın, sırtımın ağrısından isyan bayrağını çekiyordum. Yavaş hareket etmenin en büyük avantajı, yolculuğu bırakıp geri dönmek gibi bir lüksün olmaması. Sağlıkla ilgili çok ciddi bir sorun yoksa daima ilerlemek en iyi seçenek olarak duruyor. Bir takım sorunlarla karşılaştığımda o gece uyuduktan sonra sabah karar vermeyi tercih ediyorum. Sabah uyandığımda “Dur şimdi ya, şuraya kadar gideyim de sonra bakarım.” diyerek yola devam ediyorum.

Yürüyerek seyahatin dinginliği de yolda başıma geleceklere karşı beni hazırlıyor. Başlangıçta zordu; fakat bir kere alışmaya başlayınca daha dingin, daha sakin olduğumu ve verdiğim tepkilerin gitgide yumuşadığını fark ettim.

Sizce seyahat etmenin yaşamanıza sunduğu en büyük katkı nedir?

O kadar çok var ki… Sırf bununla ilgili küçük bir kitap bile yazılabilir. Çocukluk hayallerimi yaşadım. Gençken hayalini kurduğum gibi bir ormanım, bahçem ve eski bir köy evim oldu. Çok farklı, fakat çok benzer insanlar tanıdım; yeni diller öğrendim. Kendimi tanıdım, dostlarımı fark ettim, yapabileceklerimin farkına vardım, kendi sınırlarımı aştım. Çok farklı coğrafyalar, iklimler, yaşam tarzları tanıdım… Bu liste uzar gider.

Gidip keşfetmeyi hayal ettiğiniz bir şehir/ülke var mı?

Bir ada grubu var. Pasifikte, çok uzaklarda yer alan Anuta Adası’nı görmeyi çok istiyorum. Ushuaia’ya kadar gidip dünyanın ucundaki feneri de görsem yeterli olur.

Yürüyerek gezmek başlı başına bir macera, ama küçük bir yelkenli ile Atlantik Okyanusu’nu geçmek ve Antigua Adası’na ulaşmak da mükemmel bir deneyim. Bu yolculuğunuzda hiç unutamadığınız ve hayatınızı etkilediğini düşündüğünüz bir anınız var mı?

Yelkenli 20 metreydi. Aslında okyanusu geçmek için büyük bile sayılabilir. Fransa’dan yola çıktığımızda ufak tefek sorunlarla karşılaştık. Yakıt deposunu sabit tutan şeritlerden birisi koptu, otomatik pilot arada sırada devreden çıktı, toplama sırasında bir kere yelken direkte sıkıştı. Bunlar hemen bir şekilde çözüm bulduğumuz ufak sorunlardı.

Kanarya Adalarından Atlantik’e açıldığımızda, -ne akla hikmetse- güneye ya da kuzeye dönerek ticaret yollarını kullanmak yerine doğrudan doğuya hareket etmeye karar verdik.

Daha kısa yolculuk yapacaktık. Tankerlerden uzak duracaktık vs…

Yolculuğun tam ortasında, telsiz mesafesinden uzakta, birer birer yelkenlerimizi kaybettik.

İlk önce balon yelkeni tutan ip koptu ve yelken suya düştü; pervaneye dolandı. Yelkeni kestik, fakat su çok hareketliydi. Pervaneye inme şansımız yoktu.

Ardından ana yelkenin vinç mekanizması bozuldu. Koca yelkeni açarken yarı yolda takılı kaldı. Bir anda havayla dolup suya doğru açılmaya başladı. Bom direğinin üstüne çıkıp yelkeni zorla geriye topladık.

Son olarak teknenin burnunu bastıran, az da olsa bize yol aldıran öndeki flok yelkeninin de dikişleri patladı. Bütün bunlar 2 gün içinde olup bitti. Yelkensiz, motorsuz, telsiz mesafesinin uzağında, 20 metrelik yelkenlide 4 kişi kalakaldık.

Bu durumla başa çıkmak için çelik gibi sinirlere, ciddi deneyime ve bilgiye sahip olmak gerekiyor. Elimizdeki tek seçenek dalgalarla sürüklenerek Karayiplere ulaşmak gibi duruyordu. 50-60 gün sürecek bir sürüklenmeden bahsediyorum.

Teknedeki herkes bu durumu son derece soğukkanlı bir şekilde, iş birliği yaparak, çeşitli fikirler ortaya koyarak, dinleyerek, düşünerek, kabullenerek atlatmayı başardı.

3 gün bu şekilde sürüklendikten sonra sakin bir zaman yakalayıp teknenin ikinci kaptanı suya girerek pervaneye takılı kalan parçayı kesti. Hep birlikte balon yelkeni kesip biçip bağlayıp direğe çektik. Fırtına floğunu diğer flok direğine geçirip açabildik. Bu şekilde yarım ve uydurma yelkenle okyanusu geçebildik.

Tüm bunları yaparken okyanusta sürekli yukarı-aşağı, sağa-sola savrulan bir yelkenlide olduğumuzu unutmayın. Bu durum bana insanların gerektiği zaman nasıl da birbirine kenetlendiğini; dil, kültür, millet farkının önemsizliğini, ölümle burun buruna kaldığımda yaşadığım sakinliği ve şartları kabullenip uyumlu bir şekilde hareket etmeyi öğretti diyebilirim. Kendimi gerçekten tanıdığım an buydu sanırım. O üç günün sonunda balık yemi olmaktan kurtulup yeniden hayata başlamış gibi hissettim.

Hayallerinizi besleyen ve hayallerinizi gerçekleştirme yolunda sizi motive eden şarkılar ya da filmler nelerdir?

En sevdiğim konu, müzik ve filmler. Buraya bir top 10 listesi yapayım.

Önce müzik:

  • The Doors – Roadhouse Blues
  • Steppenwolf – Born To Be Wild
  • Johnny Cash – I’ve Been Everywhere
  • Canned Heat – On The Road Again (Yürürken her sabah bunu dinleyerek yola çıktım.)
  • Lynyrd Skynyrd – Sweet Home Alabama
  • Bulutsuzluk Özlemi – Güneye Giderken
  • Mavi Sakal – Başladım Yürümeye
  • Flört – Yola Devam
  • Replikas – Seyyah
  • Tibet Ağırtan – Yok Yok

Yol Filmleri Top 10:

  • Tracks
  • El Camino
  • Big Fish
  • The Wild
  • Nordwand
  • Touching the Void
  • Meru
  • The Salt of the Earth (Belgesel, mutlaka izleyin)
  • Easy Rider
  • The Fear and Loathing in Las Vegas (Bonus yol hikayesi)

Koşullar ne olursa olsun düşleyenlere ve düşlerini gerçekleştirmek için çalışanlara ne önerirsiniz?

Düşlemekten, hayal kurmaktan hiç uzak durmayın. Düşlemek bedava. Düşünüzü gerçekleştirmek ve yaşamak için ise önünüzde uzun, zorlu, dertli bir yol olacak. İmkansız değil, aşılır. Bunu unutmayın. Plan yapın, kağıt-kalem kullanın. Yapmak istediklerinizi, yapabileceklerinizi, ihtiyacınız olanları, bunları nasıl karşılayacağınızı birer birer yazın. Bu planlar sürekli değişecek, fakat eninde sonunda bir yere varacaksınız.

Tüm bunlar olup biterken en yakınınızda bulunan dostunuz, akrabanız, arkadaşlarınız, hocalarınız paçanızdan çekmeye çalışacak. Bunu yapmaya bayılırlar. Size planlarınızın imkansız olduğunu, saçma olduğunu, gereksiz olduğunu anlatıp duracaklar. Bırakın anlatsınlar, umursamayın.

Tüm bunlar olup bittikten sonra şanslı, gerektiği kadar çalışkan, biraz inatçı iseniz düşünüze ulaşabilirsiniz. Ulaşamazsanız bile boş verin; düş kurmak eğlencelidir, keyiflidir ve sizi hiç beklemediğiniz yerlere alır götürür.

Güneş Akdoğan’ın web sitesi: https://drummerlizard.com

Güneş Akdoğan’ın Instagram hesabı: http://instagram.com/drummerlizard/

Güneş Akdoğan’ın Twitter hesabı:http://twitter.com/lizardOnTheRoad

röportaj